Cinsiyet Algıları Araştırması

INGEV & Bilgi Üniversitesi Mayıs 2020 Türkçe
Facebook Twitter Google

INGEV & Bilgi Üniversitesi

  • TARİH Mayıs 2020
  • YAYINLAYAN INGEV & Bilgi Üniversitesi
  • KAYNAK Eşitlik, Adalet, Kadın Platformu
  • YAYIN DİLİ Türkçe
  • PAYLAŞ Facebook Twitter LinkedIn Yazdır

Araştırma, kadınların toplumsal hayata katılımıyla ilgili olumlu bakış açısının güçlenmiş olduğunu gösteriyor. Özellikle kadınların iş hayatına girmesi önündeki algı bariyerlerinin zayıfladığı gözlemleniyor.

Ancak cinsiyet eşitliği algısında hala gidilecek uzun bir yol var. Araştırmaya göre, toplumda azımsanmayacak bir kesim, kadınları, erkek tarafından korunması gereken, belirli şartlar altında şiddet uygulanabilecek ve öncelikli görevi ev işlerini üstlenmek olan bireyler olarak tanımlıyor.

Kadın–Erkek Eşitliği: Toplumda cinsiyet eşitsizliğinin varolduğuna hemfikir olunsa da, bunu doğal kabul etme riski var

Toplumun sadece yüzde 29’u “Türkiye toplumunda günümüzde kadın ve erkek eşit imkanlara sahiptir” ifadesine katılıyor. Bu oran sadece kadınlara bakılırsa daha da düşüyor (yüzde 22). Erkekler genelinde ise biraz daha yükselse de yine de genele yayılan bir görüş olmuyor (yüzde 37). Diğer yandan erkeklerin çoğunluğu Türkiye’de kadın olmanın daha zor olduğunu kabul ediyor; erkeklerin yüzde 65’i “toplumsal hayatta kadınlar erkeklerden daha çok sorun yaşıyor” ifadesine katılıyor.

Toplumda kadın-erkek eşitsizliği olduğu bir gerçek olarak kabul edilmeye yakın; ancak araştırma bu eşitsizliğin hayatın normal bir parçası gibi algılanma riski doğurabileceği konusunda uyarıyor. Diğer yandan, yaşam tarzı özgürlüğü, Türkiye’de ilerlemeye açık bir alan olarak görünüyor. “İstediğim yaşam tarzına uygun yaşamak konusunda herhangi bir engelle karşılaşmıyorum” ifadesine katılanlar toplumun yarısından az (yüzde 45). Bu oran kadın ve erkeklerde anlamlı bir değişkenlik göstermiyor (yüzde 44 ve yüzde 46).

Çalışma Hayatına Katılım: Toplum genelinde, özellikle kadınlar tarafında, yüksek destek görüyor, ancak erkeklerin bir kesimi ihtiyatlı

Toplumda kadınların çalışma hayatına katılımıyla ilgili görüşler genel olarak olumlu. Ekonomik büyüme ve iş fırsatlarının yarattığı pratik sınırlar kadınların işgücüne katılımını etkileyen önemli unsurlar olsa da en azından algı bariyerleri toplumun büyük bölümü için aşılmış durumda. Toplumun yüzde 73’ü “Kadın çalışma hayatına katılırsa aile birliği bozulur” ifadesine katılmıyor. yüzde 76’sı “Kadınların aktif olarak iş hayatında yer alması ülke ekonomisi için olumludur” diyor.

Öbür taraftan, yine de erkekler arasında yüzde 27’lik bir kesim “Kocası izin vermiyorsa kadın çalışmamalıdır” diyor. Kadınlar arasında bu ifadeye katılım ise sadece yüzde 13.

Bariyerler sadece çalışma hayatına girişle ilgili değil, çalışma hayatına girdikten sonraki süreç de kadınlar için sancılı. Kadınların yüzde 63’ü, erkeklerin yüzde 54’ü “Kadınlar çalışırken ayrımcılığa uğruyor” ifadesiyle hemfikir. Kadınlar ve erkekler arasındaki en keskin farklardan biri, mutluluk ve çalışma hayatı arasındaki ilişkiyle alakalı. Kadınların yüzde 74’ü “Çalışan bir kadın daha mutlu olur” ifadesine katılırken erkeklerde bu oran yüzde 58’e geriliyor.

Güvenlik, Şiddet ve TV Dizileri: Şiddete karşı farkındalık yüksek, ama uygulamada gidilecek yol uzun

Toplum genelinde büyük çoğunluk şiddete karşı olduğunu belirtiyor. Öbür taraftan hala belirli durumlarda kadına şiddeti destekleyen azımsanmayacak oranda bir kitle de var.

Erkeklerin yüzde 10’u “Bazı durumlarda kadına eşi tarafından tokat atılabilir” ifadesine katılıyor. Kadınların yüzde 3’lük bir kesimi de bu ifadeye katılıyor. Bu ifadeye katılım eğitim seviyesine göre değişiyor; ilkokul mezunu veya resmi eğitimi olmayanlarda yüzde 13 iken üniversite ve üstü mezunlarda yüzde 2’ye düşüyor.

Erkekler arasında belirli bir kesim, aile içi şiddetin üçüncü kişilere iletilmemesi gerektiğini ve kadının şiddete uğraması halinde bile çocukları için evliliğini sürdürmesi gerektiğini söylüyor. Erkeklerin yüzde 26’sı “Kadın, kocası kendisine vurduğu takdirde bunu başkalarına anlatmamalıdır” ifadesine katılıyor. Kadınlar arasında bu ifadeye katılım yüzde 12. Erkeklerin yüzde 16’sı “Çocukları varsa, kadın dayak yese de boşanmamalıdır” derken aynı ifadeye katılım gösteren kadınların oranı yüzde 5 olarak gerçekleşiyor. Bu ifadeye katılım, ilkokul mezunu olan veya resmi eğitimi olmayanlarda yüzde 17 iken üniversite ve üstü mezunlarda yüzde 2 seviyesine geriliyor.

Aile içindeki Roller: Geleneksel rol paylaşımına yönelik algılar değişiyor, davranışlar pek değil

Türkiye’de aile içindeki rollerin paylaşımı, toplum genelinde adil bulunmuyor. Toplumun sadece yüzde 30’u “Türkiye’de kadınlar ve erkekler ev içinde adil bir rol paylaşımına sahipler” ifadesine katılıyor. Yine de erkekler bu ifadeye kadınlara kıyasla daha çok katılıyor (yüzde 36’ya yüzde 24).

Öbür taraftan toplumun belirli kesimlerinde “ev içinde adil bir rol paylaşımı” ile kastedilenin ne olduğu konusunda kadın ve erkekler arasında keskin fikir ayrılıkları bulunuyor. Örnek olarak, erkeklerin yüzde 38’inin, kadınların ise sadece yüzde 16’sının “Evin Reisi Erkek olmalıdır” ifadesine katıldığı görülüyor. “Kadınların öncelikli görevi ev işlerini üstlenmektir” ifadesine erkeklerin yüzde 33’ü, kadınların ise sadece yüzde 15’i katılıyor.

Kadın ve erkeğin ev hayatındaki rolleriyle ilgili olarak eğitim seviyesine göre değişkenlik gösteren bir bakış açısı görülüyor. Üniversite veya üstü mezuniyeti olanların yüzde 72’si “Kadınların öncelikli görevi ev işlerini üstlenmektir” ifadesini kuvvetle reddederken, ilkokul mezunu veya resmi eğitimi olmayanların yüzde 46’lık daha küçük bir kısmı bu ifadeyi reddediyor.

Erkeklerin yüzde 60’ı “Kadınların erkekler tarafından korunması gerekir” derken böyle düşünenlerin oranı kadınlar arasında yüzde 39 olarak gerçekleşiyor. Kadın ve erkekler arasındaki keskin farklardan biri de nafaka konusunda ortaya çıkıyor. “Kadınlar çocukları varsa boşanma halinde ömür boyu nafaka alabilmelidir” şeklindeki ifadeye katıldığını söyleyen kadınların oranı yüzde 64 olurken, erkeklerin ise yüzde 42’lik daha küçük bir oranı bu ifadeye katılıyor.