Ölüye Saygı ve Adalet İnisiyatifi’nin bugün (8 Ekim Cumartesi), Şişli Nazım Hikmet Kültür Evi’nde düzenlediği “Ölüye Saygı ve Adalet Konferansı”nın öğleden sonraki son bölümü, “Tutulamayan yaslar ve ölülere yönelik şiddetle mücadele deneyimi” başlığıyla devam etti.
Bu bölümün yöneticiliğini Aslı Zengin yaptı. İlk olarak TUHAD-FED’den Safiye Akdağ konuştu. Safiye Akdağ, cezaevindeki uygulamaların çok can alıcı bir noktaya geldiğini belirterek şunları söyledi:
“Mahpusların güvenliğini sağlamak zorundalar”
“Yıllardır hapishanede olan insanların çok basit nedenlerle cezası bitirilmiyor.
“Cezaevi yönetiminin önerdiği kitapları neden okumadın gibi sebeplerle disiplin cezaları veriliyor, mahpusların infazları yakılıyor.
“Cezaevlerinde bin 500’ün üzerinde hasta mahpus var. 600’ün üzerinde de ağır hasta var. Bunların çoğu da siyasi mahpus.
“İki yıl içinde hayatlarını sonlandıranlar var. Biz bunu katliam olarak tanımlıyoruz. Çünkü hapishanelerdeki görevliler tutukluların güvenliklerini sağlamak zorundadırlar. Onların elinde cezaevinde hayatlarını kaybediyorlarsa onların öldürülmediğini ıspatlamak zorundadır.
“Ambulans 13 saat sonra geldi”
“İki yıl içinde 67 tutuklu katledildi zindanlarda. Biz, hukuki açıdan ailelere destek veriyoruz dedik. Avukatlarımız var. İHD ve ÖHD ile ortak çalışmalarımız var. Avukatların başvuruları hiçbir şekilde sonuçlanmadı. Garibe Gezer’in avukatları onun için soruşturma istedi ama onaylanmadı.
“Aileleri ve avukatlar olmadan otopsi yapmak istiyorlar. Avukatlarımız zor ve engellemelerle karşılaşıyorlar. O raporun hazırlanma anına ortak olmak istiyorlar. Hayatını kaybeden bir tutuklu Ramazan Turhan. Hayatını kaybettiğinde yönetime bildirildi; 13 saat sonra ambulans geldi. Öncesinde gelseydi belki kurtulacaktı. Hasta mahpuslar için de aynı şey geçerli.
“Bizler ailelerle iletişim halindeyiz.”
“Devlet bütün soğukluğu ile karşımızda”
Daha sonra Nedime Erdoğan konuştu. Erdoğan, “bir LGBTİ+ ailesi olarak konuşuyorum” diyerek sözlerine başladı ve şöyle dedi:
“Eşcinsel aileler olarak buradayım. LGBTİ+ olmak ne demek? Uzun süredir dışlanan bir kesim adına burdayız.
“LGBTİ+’lar mücadelelerinde yalnızlar ve aileler de zaman zaman bunun tarafı. LGBTİ+’ların birinin kuzeni, annesi, amcası olduğunu göz ardı ediyoruz. Bizler onların yanında olmak istiyoruz; yanlarındayız. Kısacası makbul vatandaş olarak görülmeyen LGBTİ+lae aileleri için de öyle olabiliyor. Ölümde bile makbul vatandaşlarla eşitlenemiyor.
“Ölüm karşısında devlet bütün soğukluğu ile karşımıza çıkar. LGBTİ+ açısından buna aileyi de eklemek durumundayım.
“Devlet şiddetinden en fazla LGBTİ+lar etkileniyor”
“Kimsesizler mezarlığına bakmak kimlerin kimsesizleştirildiğini görmemizi sağlar. Bu alan etnik kimlikler ve cinsiyetler açısından da bilgi veriyor. Norm dışındaysanız kimliğiniz bilinse bile yeriniz Kimsesizler Mezarlığı olabiliyor.
“Bir trans kadın öldüğünde ailesi kimliği yok saydıysa erkekler tarafından yıkanıyor. Aile onay verse de din çalışanları sorun çıkartıyor. Sizi norm dışı kabul etmişse maaşlarını bizden alan din görevlileri cenazeleri yıkamaz.
“Bir trans anlatmıştı, arkadaşı öldüğünde din görevlisi yıkamamış, din görevlisi tarif etmiş, öyle yıkamış arkadaşları bu transı.
“Hele trans mülteciyseniz arkadaşları cenazeyi bile alamıyor. En kenarda LGBTİ+’lar bulunuyor. LGBT+’lar devlet şiddetinden en fazla etkileniyor.
“LGBTİ+’ların özgürleşmesi hepimizi özgürleştirecek. Çoğunluğa uymamanın acısını bizler de yaşamıyor muyuz? Şiddetini ve yarattığı acıyı bildiğimiz devletin tutumu bizim de bazen tutumumuz olmuyor mu?
“LGBTİ+’lar varlığını her alanda gösterirken seslerini hem ailelerine hem de hepimize ulaştırmaya çalışıyorlar. LGBTİ+’lar yaşarken mücadele ederken öldükten sonra da huzura kavuşmuyor, cenazelerine işkence ediliyor. Ölümlerini gördüğümüz her trans aslında öldürülmüştür.”
“Yas tutmamız engelleniyor”
Daha sonra MEBYA-DER adına Mehmet Nur Savaş konuştu.
Savaş, şunları söyledi:
“Halise anneye de cenazesi kargo ile gönderildi. Pandemi var diye öyle yaptıklarını söylediler. Bu şekilde meşrulaştırıldılar. Bir de Zindan diye bir arkadaşımızın cenazesini yakmışlardı.
“Bunları söylerken başkalarını etkilemek için anlatmıyoruz. Biz bunu yaşadık. Bizim cenazemize katılınca bize ceza veriyorlar.
“Taziyeye katılmanı dahi engelliyorlar. Mezarlığın bulunduğu alana kadar üç çember var. Soyisim aynıysa sadece, bırakıyor. Sadece çekirdek aileyi bırakıyorlar, çekirdek aile dışındaki kimseyi bırakmıyor.
“Panzerlerle yas yerinin etrafını kapatıyorlar. Bu eksikler yaslarda yaşanıyor. Bu cenazelere günlerce işkence ediyorlar.
“Biz o annelerin öfkesi oluyoruz. Son dönemde kimyasal kullanıyorlar. Çocuğunu tanıyan aileye cenazesini vermiyorlar.”
“400 kayıp çocuk için mücadeleye devam ediyoruz”
Daha sonra Arjantin’den kayıp yakını Margarita Noia söz aldı.
Noia, şunları söyledi:
“Askeri darbenin üzerinden 46 yıl geçti. O günden beri devlet terörü devam etti ve sistematik bir imha planına döndü.
“Yıllardır hapishanede olan insanların çok basit nedenlerle cezası bitirilmiyor. Hamile kadınların çocuklarına el koydular, bazı çocukları ailelerinden çaldılar. İnsanlar terörist bir devlet tarafından katlediliyor.
“Bizler o günden beri hakikat ve adalet için mücadele ediyoruz. Plaza de Mayo Anneleri 1977’de doğdu; o günden beri büyüdü ve büyüdü. Mücadelemize başka insan hakları örgütleri de eklendi. Böyle böyle demokrasiye ışık tuttular. Biz mücadeleye devam ediyoruz. Annelerinden çalınan 400 çocuk var çünkü. Biz bu mücadeleye onlar için devam ediyoruz. Onlar bizden bunu bekliyor.”
“Karanfillerimizi dahi gözaltına aldılar”
Oturumun son konuşmasını kayıp yakını Hasan Karakoç yaptı.
Karakoç şunları söyledi:
“Bizim evimize baskın yaptılar. Abimi aldılar. Abim Rıdvan Karakoç’un işkence edilmiş bedenini buldular. Daha sonra cenazeyi Kimsesizler Mezarlığı’na gömüyorlar. Sonra Ocak Ailesi, Hasan Ocak’ı ararken benim abimin fotoğrafını görüyor. Buna şahit oluyorlar.
“Sonra savcılık gizlemeyeceğini anladı. Günler sonra, köyümüzün muhtarına haber veriyorlar. Ancak o zaman haberimiz oldu abimin durumundan.
“Hasan Ocak için kampanya devam ediyordu. Biz de abimin işkence ile öldürüldüğünü öğrendikten sonra onlarla yan yana geldik. Kaybedilen ailelerle böyle bir araya geldik. Mücadeleye başladık.
“O günden bugüne kadar Galatasaray Lisesi önünde eylem yapıyoruz. 27 yıldır orada bu mücadeleyi sürdürüyoruz. gerçekten çok zorlu geçti. İlk başta devlet şaşkındı ne yapacağını bilemedi. İlk defa alınan gazlar vardı; onlar kullanıldı.
“Karanfillerimiz dahi gözaltına alındı. Eylemimizi etkinliğimizi sabote etmek istediler. Bütün başvurularımıza rağmen hiçbir girişimde bulunmadılar. Hiçbir kayıbımızla ilgili bir açıklama yok. Kimseye soruşturma açılmamış. Davalar adliyenin tozlu raflarında bekletiliyor.”
Konferans yarın (9 Ekim Pazar) farklı konu ve konuşmacılarla devam edecek. (RT/EMK/SD)