Jîna (Mahsa) Amini, geçtiğimiz yılın eylül ayında Tahran’da erkek kardeşinin kullandığı aracı durduran Ahlak Polisi tarafından zorla polis arabasına bindirilerek gözaltına alındı.
Gözaltına alındıktan iki saat sonra başına aldığı darbelerle komaya giren Jîna, kaldırıldığı hastanede yaşama veda etti. Güney’deki Saghaz kentinden gelen Jîna, Kürt bir İran vatandaşıydı.
21. yüzyılın yirmi ikinci yılında, İran İslam Cumhuriyeti, devletin koruması altında olması gereken bir vatandaşının devletin görevlileri tarafından öldürülmesine sessiz kaldı, göz yumdu. Benzer olayların sıklıkla yaşandığı bir ülke olan İran’da, “kutsal ahlak” korunur, genellikle de suçlular cezalandırılmadan olayın üstü kapatılırdı.
Ne var ki 2022 yılının Eylül ayında olaylar böyle gelişmedi. Jîna’nın polislere “Ben Gharibim” (Tahran’ın yabancısıyım) diyen sesi İran’ın dört bir yanında kendilerini Jîna gibi hisseden binlerce kadın tarafından duyuldu. Devletin duymadığı ses, çığlıklar olarak İran’ın birçok kentinde sokağa dökülen kadınlar tarafından tüm dünyaya duyuruldu. Kadınlara erkekler de katıldı, kalabalıklar çığ gibi büyüdü, sokaklar alev aldı. Sokağa çıkanların büyük bir çoğunluğu gençler; İran İslam devleti içinde doğmuş, büyümüş, okumuş, bu devletin kendilerine tanıdığı hak ve özgürlükler içinde, kendilerine bir gelecek inşa etmeye çalışan, değişik etnik kökenlerden, azınlıklardan, dinlerden gelen binlerce insan; İran’ın geleceği.
Eylül ayında başlayan olaylar büyüyerek devam etti. İran devleti doğrudan Yüce Dini Lider Hameney’e bağlı olan Basij güçlerini seferber etti.* Kadınların isyanı doğrudan başörtüsü ve kara çarşafın zorunlu olmasına yöneldi ve İran sokakları başı açık gezen binlerce kadınla kaplandı. Kadınlar uzun saçlarını keserek zorunlu örtünmeyi protesto ettiler, tüm dünyadan kadınlar onlara destek olmak için saçlarını kesti ve videolar çekerek sosyal medyada paylaşmaya başladı. Daha önce İran’da yaşanan 2009 ve 2019 sokak hareketlerinden farklı olarak bu kez göstericiler doğrudan sistemi hedef alarak, dini lider Hameney’in gitmesini istedi. Uzlaşmacı çözümlerin bir yere varmayacağını bilen gençler daha radikal çözümler peşinde.
Özellikle Kürt yurttaşların bulunduğu Kuzey İran da ve yine azınlıkların olduğu Belujistan bölgesinde sokak çatışmaları ve ölüm haberleri gelmeye başladı. Basij güçlerinin olayları yatıştırmakta etkisiz kaldıkları bazı bölgelerde doğrudan İran Devrim Muhafızları devreye girdi. Toplu tutuklanmalar ve hapishanelerde yapılan işkencelere dair haberler çıktığında basın ve sosyal medya üzerinde baskılar ve yasaklar da arttı.
Alınan tüm önlemler, verilen bazı tavizlere rağmen İran’da sular durulmuyor. Kasım ayına gelindiğinde hareketin başını çektiği iddia edilen gençler, herkesin görebileceği yerlerde, idam edilmeye başlandı. İdamlar hem gözdağı vermek hem de İran İslam Devleti’nin baş örtüsü gibi devrimin simgesi olan bir konuda tavizsiz davranacağını göstermek için yapılıyor. İdamlar tüm dünyada büyük tepkiler doğurdu ve İran bir kez daha Batı dünyasının yaptırımları ve petrol alımlarında yaşanan yavaşlatma eylemleri nedeniyle İran para birimi Rial’de büyük düşüşleri engelleyemedi. Halkın alım gücü yüksek enflasyon nedeniyle azalırken, yurt dışına çıkarken yanınıza alabileceğiniz para miktarı 500 ABD doları ile sınırlandı.
Aralık ayında baskıların kısmen azaldığı bir dönemde, tuhaf bir haber ortalıkta dolaşmaya başladı. Kum kentindeki bir kız orta okulunda bazı kızlar bilinmeyen bir nedenle, mide bulantısı, kalp çarpıntısı, nefes alamamak gibi belirtiler ile fenalaşarak okul revirinde tedaviye alındı. On sekiz kız hastaneye kaldırıldı. Kızlar tuhaf bir koku aldıklarını, bu kokuyu soluduktan bir süre sonra, söz konusu belirtiler nedeniyle nefes almakta zorlandıklarını ve hastanede oksijen verildikten sonra kendilerine geldiklerini anlattı. Yapılan ilk araştırmalarda kızların zehirli bir gaz soludukları ve bu nedenle zehirlendikleri ortaya çıktı.
Yıl sonuna gelindiğinde kız okullarındaki bu esrarengiz hastalanma vakaları çoğalmaya, veliler endişelendikleri için kızlarını okula göndermemeye başladı. Bazı öğretmenlerin de aynı belirtileri göstermeleri üzerine olaylar uluslararası basında da yer aldı.
Şubat ayında hastalanan kız öğrenci ve okul sayısı hızla yükselmeye başladı. Şubat ayının sonunda hastalanan kız öğrenci sayısı Kum kentinde 800, İran genelinde ise 1000’den fazlaydı. Tahran’daki okullarda aynı tür belirtiler ile hastaneye yatan öğrencileri muayene eden doktorlar tam bir teşhis koyamadıklarını, kimisi ağır, kimisi daha hafif zehirlenmeler olduğunu ama nasıl bir maddenin buna neden olduğunu bilemediklerini söyledi. Tarımda kullanılan bazı ilaçlar, böcek zehirleri vb. iddialar da havada kaldı.
Olayların yayılması ve sayıların artması üzerine hükümetin sürdürdüğü “derin sessizlik” bozuldu. İran İslam Cumhuriyeti kız çocuklarının eğitimini her zaman desteklediğini ve 1979 yılında yüzde 26 olan eğitimli kız sayısının bugün yüzde 86 olduğunu ve kız öğrencilere de devlet bursları verildiğini açıkladı. Hastalanan kız çocuklarının kan testlerinde ise zehirlenmeye neden olan bulgulara rastlanmadı. Tüm bu araştırmalara rağmen okula giden kız öğrenci sayısı hızla azaldı ve ortaya başka komplo teorileri de atıldı.
Birinci teori elbette dış güçler. İran’la uğraşan dış güçler kızların okula gitmemesi için böyle bir senaryoyu sahneye koymuşlar ve bu durumdan yararlanarak halkı yine sokağa çıkmaya, hükümet karşıtı eylemlere teşvik etmeyi amaçlamış.
Diğer bir teori ise eylül ayı ve sonrasında eylemlere katılan kızların aileleri bilerek toz şeklinde bir zehri çocuklarına verip yayılmasını sağlamış ve bunun suçlusu olarak da hükümeti göstermek istemiş. Bu durumda veliler bilerek kendi çocuklarını ve diğer çocukları zehirlemiş.
Başka bir yaklaşım ise ülkede kadınlara yapılan baskılardan ve yaşanan olaylardan etkilenen kız çocukları kitlesel bir psikolojik bunalım yaşıyor ve bunun altında yatan neden ise zehir değil, aşırı anksiyete ve endişe duygusu.
Dini lider Hameney, sonunda konuşmaya karar verdi ve acilen bu konunun üzerine gidilmesini ve gereken önlemlerin alınmasını istedi. Ancak devlet Başkanı Raisi aynı görüşte değildi. Olayların arkasında başka ve “şüpheli” nedenler olduğunu ima ederek dış güçlere yine göndermede bulundu. Hükümet ısrarla “zehirlenme” sözcüğünün kullanılmamasını talep etti ve kızların kendilerini “iyi hissetmedikleri” şeklinde bir yorumun daha uygun olacağını söylüyor. İran halkı ise elbette bu esrarengiz olayın arkasında kimler ve hangi güçler olduğunun araştırılmasını ve bilgi alma hakkının engellenmemesini istiyor. Bu saldırıların arkasında gerçekten başka güçler mi var, yoksa kendileri mi yapıyorlar?
Devlette görevli bir yetkili ise, “İslam devletinin böyle bir olayın arkasında olduğunu sanmıyorum, yavaş hareket etmelerinin nedeni krizi yönetecek kimse olmaması. Bu kadar zayıf bir hükümetin içinde bu tür bir krizi yönetebilecek güçlü bir yönetici veya lider yok.” demekle yetiniyor. Eleştirilerin hedefindeki iki isim Devlet Başkanı Raisi ve İçişleri Bakanı Ahmet Vahidi.
İran’ın günlük gazetelerinin birinin yazı işleri müdürü bu olayın “büyük bir kriz” doğuracağını ve hükümeti zor durumda bırakacağını söylerken, “Üç ay bu konuda sessiz kalmanın maliyeti ağır olacak” diye devam ediyor.
Geçtiğimiz pazartesi günü üç gazeteci, üç muhalif ve emekli bir akademisyen hükümetin bu sorunu ele alışını eleştirdikleri için sorguya alındı.
Salı günü Şiraz, Meşet, Raşhid, Sanandaj ve diğer şehirlerde yüzlerce veli, öğretmen ve sıradan yurttaş okulların ve eğitim bakanlığının binaları önünde protesto gösterileri düzenledi. Bazı üniversite öğrencileri kız öğrencilerin yaşadıklarını anlatmak için, yere yatıp nefes almayarak tepkilerini belirtti.
Tahran’daki Eğitim Bakanlığı önündeki protesto gösterileri sürerken, güvenlik güçleri ile öğretim üyeleri arasında çıkan çatışmalarda çok sayılı eğitmen gözaltına alındı.
İran İnsan Hakları Örgütleri 103 okulda en az 7068 öğrencinin etkilendiğini, ülkenin 28 vilayetinde 99 şehirde zehirlenme olaylarının yaşandığını bildirdi.
Bütün bu yaşananların arkasında yatan temel neden İran İslam Devleti’nin ülkeyi sokmak istediği ne olduğu belli olmayan otokratik, teokratik ve biraz da demokratik yapının artık bu yükü taşımadığı ve kaçınılmaz sona doğru ilerlediği.
*1979 İran Devrimi sonrasında Ayettulah Humeyni tarafından resmi İran ordusu yerine kurulan İran Devrim Muhafızları ve onlara bağlı değişik milis güçlerinden biri olan Basijler, para militer bir gönüllüler ordusundan oluşuyor ve yaklaşık 90.000 resmi kadroya ve 300.000 yedek üyeye sahip.
(MUT/RT)
https://www.middleeasteye.net/news/iran-poisoned-schoolgirls-slow-response-authorities-suspect
https://www.middleeasteye.net/news/iran-who-poisoning-school-girls