Toplumsal Cinsiyet Odaklı içerikler üreten web sayfalarına, basılı ve online dergilere, haber ajanslarına ve televizyonlarına kütüphanemizde yer vermeye devam ediyoruz. İlk konuğumuz Çatlak Zemin’di ardından Reçel Blog’dan Rümeysa Çamdereli ile söyleşmiştik.
Sonra üniversiteli kadınların hazırladığı Feminerva’yı ve feminist kadınların radyo programı “Namakbul”’u konuk ettik. Şimdiki konuğumuz ise, Hayat TV’de izlediğimiz sonra yoluna internet sitesi olarak devam eden Ekmek ve Gül. Ekmek ve Gül’den Sevda Karaca ile kadın yayıncılığı üzerine söyleştik.
Ekmek ve Gül’ün macerası TV programında başladı dergiyle devam etti şimdi internet sitesi olarak karşımızda. Biraz anlatır mısınız?
Ekmek ve Gül, 2008 yılında yola çıktığı ilk günden beri program, dergi, internet sitesi olarak aslında bunlar dile getirildiğinde ilk akla gelenlerin ötesine geçerek, bir “örgütlenme ağı” olma hedefiyle yol aldı.
Farklı iletişim kanalları açmak hem ihtiyaç hem zorunluluk hem de talep olarak çıktı karşımıza. Bilenler için tekrar olacak ama; hatırlatayım, Ekmek ve Gül programının haftanın 6 günü yayımlandığı Hayatın Sesi Televizyonu bir gecede KHK ile kapatıldı; kapatılmanın hemen ertesi günü “şimdi yola nasıl devam edeceğiz” sorusunu çeşitli illerde Ekmek ve Gül grubu olarak bir araya gelmiş olan kadınlar koydu önümüze.
Biz de bir internet sitesi ile yola devam etme kararı aldık. Programı yaparken ve aylık dergimizi çıkarırken sırtımızı neye yaslıyorsak öyle devam ettik; illerde, mahallelerde, işyerlerinde, bürolarda Ekmek ve Gül kadın grubu olarak bir araya gelmiş olan kadınların cesaretine ve emeğine dayandık. Bir süre teknik alt yapımızı kurmak için çabalayıp; canlı yayınlarla, stok çekimlerle programımıza devam ettiğimiz, haberler, mektuplar, görüşler, öyküler, portreler, tarih anlatıları, hukuki bilgiler, dünyadan kadın haberleri, kültür sanat içerikleri, kadınlar için etkinlik takvimi olan, güçlü bir sosyal medya alt yapısına sahip bir internet sitesi kurduk. Gördük ki; bu vesileyle daha geniş bir kadın kitlesine ulaşabildik.
Dergimizi ise Türkiye’de yaşanan kağıt krizi ve dağıtım sorunlarına rağmen ısrarla çıkarmaya devam ediyoruz; çünkü dergimiz elden ele bir karanfil gibi, aslında kadınların bir küçük boşlukta, mesela serviste işe giderken okuyabildiği, dokunabildiği ve dergiyi besleyen kadınlarla derginin ulaştığı kadınlar arasında direkt teması sağlayan vazgeçemeyeceğimiz bir mecra. İnternet sitesi ise özellikle sosyal medyanın etkisiyle çok geniş kesimlere erişebildiğimiz, direkt temas kurabildiğimiz ve dönüşler alabildiğimiz bir karşılıklılık alanı oldu.
Nasıl bir ark var sizce?
Üçü arasında bizim bakımımızdan verdiğimiz emek ve sırtımızı yasladığımız kadınlarla temas bakımından bir fark yok; ancak özellikle internet sitesi bu emeğin görünürlüğü ve kadınlara erişimi bakımından daha çok olanak sunan bir mecra oldu. Üstelik; televizyon yayınından farklı olarak bir cep telefonu ve bir kulaklıkla memleketin ve dünyanın her köşesinden her kadının yayın yapabildiği, yayının parçası olabildiği bir kolaylığı da beraberinde getirdiği için daha çok kadının “yayıncı” haline gelebildiği bir alan oldu. Televizyonculuğun şaşaalı ekranlarla, parlak ışıklı stüdyolarda, milyon dolarlık teknik donanımlarla, onlarca kişilik profesyonel teknik ekiplerle yapıldığı ama ekranların kadınların sözüne, derdine, çözüm önerilerine kapalı olduğu “yayıncılık” anlayışına karşı kadınların mütevazı olanaklarla yarattığı kendi medyaları olabilmek için çok önemli bir adım attığımızı düşünüyoruz. Yayınlarımızın en önemli ortak özelliği, kadınların kendilerini anlatma isteği ve olanaksızlıklar içinden bir olanak yaratarak sözlerini başka kadınlara ulaştırma çabasıydı.
Ekmek ve Gül kadınların yazması konusunda nasıl bir motivasyon sağlıyor?
Eğer 10 yıllık deneyimimizden çıkan bir başarı söyleyebilirsek o, Ekmek ve Gül’ün parçası olan kadınların kendi yerelinde, mahallesinde, sokağında, okulunda, iş yerinde başka kadınların da hayatını değiştirmesine bir araç olmuş olmasıdır.
Biz kadınların kendilerini yalnız hissetmeyecekleri, birbirilerinden öğrenecekleri, birbirleriyle haberleşebilecekleri ama aynı zamanda da bir araya gelmesini kolaylaştıracak bir mecra yaratmak için yola çıkmıştık. Bugün memleketin pek çok yerinde Ekmek ve Gül grupları olarak bir araya gelen, çözmek istedikleri dert neyse onu çözmek için harekete geçen onlarca kadın var. Biz, kadınların yaptıkları tartışmaların, eylediklerinin, söylediklerinin göstereni olduk; kadınlara ne yapacaklarını söyleyen değil, kadınların ne kadar önemli, ne kadar hayati işler yaptıklarını gösteren bir mecra olmaya çalıştık.
Ekmek ve Gül’ün alamet-i farikalarından biridir; bir mahallede bazen sokağı kapatarak bazen bir kahvedeki iskambil oyununu bozarak, bazen bir evde bazen bir okulun öğretmenler odasında kadınlarla buluşmak. Sadece “kadınlara özel” görünen konularda değil, memleketin her meselesine dair kadınların söyledikleri sözleri yansıtmak… Bunda, yani bu buluşmaları artırmaktaki ısrarımız çok kıymetli deneyimleri yarattı, pek çok ön yargıyı yıktı, kadınların daha önce hiç dile getirme fırsatı bulamadıkları fikirlerini başka kadınlarla buluşturmaya vesile oldu.
Cep telefonunu, çocuğunun kamerasını, komşusunun bilgisayarını kullanarak programa ve dergiye haber yapan, görüntü çeken, röportaj yapan, bunun için “teknoloji” yaratan kadın muhabirler ağımız var (yaratan diyorum, çünkü kadınların bazen bir yayını gerçekleştirmek için gösterdikleri yaratıcılık ağzımızın açık kalmasına neden oluyor 😊 ) Direnişteki kadın işçinin cep telefonuyla çekip gönderdiği röportajlar, bir kadının “ben okuma yazma bilmem ama anlatmak gerek diye sesimi kaydedip gönderiyorum” diye paylaştığı ses kayıtları, bir ev toplantısında Ekmek ve Gül için ne yapabiliriz sorusu tartışılırken hemen o an bize telefon edip “Bak dinle, bunları öneriyoruz, not alın” diye dinleten kadınlar… Hepsinin en temel motivasyonunun hayatlarındaki gerçek dertleri dile getirme, sesini duyurma, yalnız olmadığını görme/gösterme, tüm sokaklar çıkmaz sokak haline getirilirken birlikte bir yol açma çabası olduğunu düşünüyoruz.
Kadınların yazma isteği ile deneyim aktarıp başka bir kadının yaşamına dokunma isteği arasında nasıl bir bağ var?
Kadınların dilinin “matbu” ve “makbul” bir dil olmaması, tarihlerinin hep erkekler eliyle ve diliyle yazılması, deneyimlerinin erkek aklının sınırlarıyla kompartmanlara ayrılıp önemsizleştirilmesi kadın hareketinin çok uzun yıllardır konuştuğu, tartıştığı önemli bir konu. Ve hem edebiyatın, hem tarih anlatılarının, hem de yayıncılığın çeşitli mecralarında kadınların izini sürdüğümüzde görüyoruz ki her dönemin “makbul matbu anlatıları” dışında kadınlar kendilerini, yaşadıklarını paylaşacak bir yol yöntem muhakkak bulmuşlar.
Boşunda değil erkeklerin başarı öyküleri yazarken kadınların acılarla, “keşke”lerle, özeleştirilerle dolu özyaşam öyküleri yazması… Carolyn G. Hellburn Kadının Özyaşamını Yazarken kitabında Patricia Spacks’ten alıntıyla şöyle bir şey söylüyor: kadınlar özyaşam öykülerini yazarken “başarılarının sesi gibi, yaşam acılarının sesi de susturulmuştur; sanki bu kadınlar, gerek başarıları gerekse acıları yadsıma sorumluluğundan başka hiçbir şeyden emin değil gibidirler.” Biz kadınların yaşadıkları, düşündükleri ve hissettikleri her şeyden emin olabilecekleri, kim ne derse desin her bir cümlelerinin tarihe kazılacak önemde olduğuna güven duyabilecekleri bir paylaşma cüreti yaratmaya çalışıyoruz. Çoğu zaman “beni kim dinler”, “benim ne düşündüğümün ne önemi var”, “benim derdimden kime ne”, “benim sözüm neyi değiştirir” cümlelerini kurmak zorunda bırakılan kadınlar olarak bir amacımız var. Biz “bizim ne düşündüğümüz, ne söylediğimiz, ne hissettiğimiz, neyi dert ettiğimiz önemlidir”i hissettiren dayanışma ağının değiştirici gücüne inanıyoruz. Fatmagül Berktay Kadın Hayatlarını Yazmak: Farklılık Fark Yaratır sunumunda kadınların özyaşamöykülerinde toplulukla özdeşleşme özelliğinin çok sık görüldüğünü söylüyor; bu özelliğin de kadınların benlik duygusunun başkalarının varlığına ilişkin derin bir farkındalık bağlamında oluştuğunu ifade ediyor. Evet, aradaki bağın bu olduğu açık; bizim yaşadıklarımızı yaşayan kadınların dayanışması yaşadıklarımızı yaşamak istediklerimizle değiştirecek en önemli gücümüz!
Yeni medya kadınların yazma ve görünür olma mücadelesinde etkili mi?
Sanırım “evet”. Ama burada tırnak işaretli bir evet var. Biz, esas derdi ne kadar tık aldığı olmayan bir mecrayız; yüz yüzelik, somut ilişkiler, yaşama direkt temas, ağlar oluşturmak bizim için çok daha önemli. Tam da bu yüzden bir yandan yeni bir mecranın olanaklarıyla daha önce ulaşamadığımız kadın kesimlerine ulaşırken diğer yandan da bu yüzyüzeliğin, direkt temasın olanaklarını nasıl arttırırız derdindeyiz. Bunun için mesela sitemizin tık sayısı, örneğin bir içeriğimizin sosyal medyada paylaşılma sayısı yüzümüzü güldürürken, irili ufaklı buluşmalar, toplantılar, sohbetler, yüz yüze gelebileceğimiz araçlar yaratma çabamızı diri tutuyoruz. Karşılığını görünce çok heyecanlanıyoruz. Çünkü bizim okuyucudan çok “birlikte hayatı değiştirebileceğimiz kadınlara” ihtiyacımız var. O nedenle kendimizi yeni medya araçlarının sanal yaygınlık kriterlerine kaptırmadan esas olarak buna odaklanıyoruz diyebilirim. Bu bakımdan halen biraz gelenekçi bile sayılabiliriz. Başta da dediğim gibi; basılı dergiyi tüm zorluklarına karşın halen çıkarmakta ısrarımız var.
Biz çünkü dergiyi fabrikasındaki kıyafet dolabında saklayıp, mesai bitiminde sayfa sayfa koparıp aynı bantta çalıştığı kadınlara dağıtarak okutan, sonra o sayfaları toplayıp, okumayan başka kadınlara ulaştıran işçi kadınların yayınıyız. Beğendiği yazıyı çalıştığı kuaför salonunda aynaya yapıştırıp, dükkanına gelen kadınların saçını yaparken onlara o sayfayı okutmayı dert edinen kadının yayınıyız. Kendi dertlerine benzer dertleri anlatan bir yazının olduğu sayfayı koparıp, çalıştığı büronun kadınlar tuvaletinin kapısına asan, altına da “biz de yazalım mı bir mektup” diye not düşen kadınların yayınıyız. Ama bununla sınırlı değiliz.
Artık iletişimin yeni mecralarının ne kadar etkili olduğunu biliyoruz; örneğin memleketin içinden geçtiği zorlu siyasal koşullar altında sosyal medya paylaşımlarının bile yargılama konusu haline geldiği bir zamanda örneğin facebook ya da twitterdan değil ama whatsapp’tan daha çok içerik paylaşılıyor olmasının ne anlama geldiğini de okumaya çalışıyoruz.
Bugün sosyal mecralarda çok da ilgi görmeyen, çok popülerleşmeyen onlarca içerik mesela bizim için baş tacı; örneğin bir kadın işçinin Haklarımız Var köşesinde uzmanımızın yanıtlaması için sorduğu “işyerinde kadın tuvaleti sağlanmasının zorunlu olup olmadığı” sorusuna verdiğimiz cevap… Bir kadın işçi çok bilinen bir kargo şirketinde tek çalışan kadın olduğu için erkekler tuvaletine girmeye zorlanıyor; internetten araştırırken bizim kadın işçilerin sorularını yanıtladığımızı görüyor ve arıyor bizi. Uzmanımız da hemen ertesi gün yanıtlıyor sorusunu, nasıl hakları var, ne yapabilir, nasıl talep edebilir anlatıyor. Mesela analık hali, gebelikte çalışma, doğum izinleri de en çok soru gelen, en çok yanıtladığımız, yazdığımız konular.
Baksan; sosyal medya mecralarında en az etkileşim alan içerikler. Ama whatsapp üzerinden en çok paylaşılan, Google aramalarında ilk sıraya yerleşenler de bunlar. Çünkü ihtiyaç büyük. Kadınlar arasında çok genel sorunlar. Hangi partiye oy vermiş olursa olsun, kendini nasıl tarif ediyor olursa olsun, dini, mezhebi, kimliği, inancı, siyasi görüşü fark etmeksizin buluşturan ve bir araya getiren sorunlar… Kadın işçilerin direkt yaşadıklarını paylaşıp, cevabını direkt aldığı, sonrasında ne olduğunun, derdini çözmek için attığı adımların nasıl geliştiğinin de takibinin yapıldığı bir ilişki kuruyoruz. Soruyu yanıtlayıp bırakmıyoruz yani. “Ne yaptın, hallettin mi sorununu?” diye soruyoruz; sorunu çözmek için adım attığında yeni sorunlarla karşılaşırsa yine bize başvuruyor, bu sefer onun haberini yapıyoruz. Aynı sorunu yaşayan kadınları buluşturuyoruz…
Son olarak eklemek istedikleriniz nelerdir?
Bugün Türkiye’de kadın yayıncılığı yapan çok güzel, çok farklı mecralar var. Kadın hareketinin diri gücü ve kadınların yaratıcı çabası, sorunların derinliği ve siyaseten kadınların tuttuğu yer bugün adı kadın yayını olmasa bile her yayının bir “kadın” sekmesi açmasını da beraberinde getirdi.
Kadın cinayetleri, şiddet, cinsiyetçiliğin her tonu her yerde çok hızlı bir biçimde gündem oluyor. Bu bir yandan sorunların görünür olmasını sağlarken, diğer yandan da aslında “hızlı tüketilen konu başlıkları” olma sorununu da beraberinde getiriyor ister istemez. Bu türden yayınlar esasen sorunun kaynaklarını ve çözümünü de görünmezleştiriyor kanımca.
Biz, genel olarak olan bitenin arka planını, nasıl bir ilişkisellik içinde yaşandığını, anlamını, geçmişini, kadınların tepkisini de vererek, bazen o tepkiyi teşvik ederek, eyleme çağırarak bütüncül içerikler yaratmaya çalışıyoruz. Hızlı tüketilen ve 2.5 saniyede okunup bitirilen içerikler olmuyor bu biçimde ele alındığında. Genel olarak internet yayıncılığının “tık alma” kurallarına da uygun değil haliyle. Yani yalnızca göz gezdirilecek içerikler değil. Bu nedenle de istikrarlı bir okuyucuya ihtiyaç duyuyor. Zor bir şey talep ediyoruz okuyucularımızdan.