“İstanbul Sözleşmesi 4 partinin de ortak fikriydi”

Evrim Kepenek
Facebook Twitter Google

AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, önce “halk isterse kaldırırız” dedi, sonra İstanbul Sözleşmesi hakkında 5 Ağustos’ta karar verileceğini açıkladı.

Türkiye Kadın Hareketi’nin öncülüğünde hazırlanan Sözleşme, İstanbul’da imzaya açıldığı için de adını yine bu kentten aldı. Bu da, sözleşme karşıtlarının iddia ettiği “yerli ve milli değil” iddiasını çürütüyor.

Dönemin tanıkları ve Sözleşme’nin mimarları, İstanbul Sözleşmesi’nin yürürlüğe girdiği 1 Ağustos 2014’ü ve Sözleşme’nin önemin bianet’e anlattı.

CHP Milletvekili Aylin Nazlıaka, Avrupa Kadın Lobisi Türkiye Ulusal Koordinatörü Dr. Selma Acuner ve akademisyen Girne Üniversitesi, Hukuk Felsefesi ve Sosyoloji Ana Bilim Dalı’ndan Dr. Eylem Ümit Atılgan’ı dinliyoruz.

Nazlıaka: Sözleşme pusulamız

Meclis’te bayram havası vardı O dönem Meclis’te sadece 4 partinin grubu vardı; milletvekili çoğunluğuna göre sıralarsak: AKP, CHP, MHP ve HDP. TBMM 24. Dönemde, 4 partinin de aynı fikirde olduğu tek yasal düzenleme İstanbul Sözleşmesi olmuştu.Her partiden kadın vekiller söz alıp, sözleşmenin ilk imzacısı olmaktan dolayı duyduğu gururu dile getirmişti.

Biz; muhalefet milletvekilleri olarak eşitlik hakkının sadece bu sözleşmeye imza atmakla sağlanamayacağını, asıl sürecin şimdi başladığını, sözleşmenin gereği yapılmadığı takdirde imzanın sadece sembolik bir anlamı olacağını vurguladık.

İlerleyen dönemde AKP iktidarını sözleşme hükümlerine uymadığı için sık sık eleştirdik ama bu sözleşmenin iptal edilebileceği gibi akla ziyan bir tartışma zemini yoktu. İstanbul Sözleşmesi, her zaman eşitlik hakkı mücadelemizin pusulası oldu.

Bu sözleşmeyi kadının yaşam hakkının belgesi olarak gördük ve ısrarla sahip çıktık. Arada bir yandaş medya kanalıyla ve tarikat temsilcilerinin açıklamalarıyla imzanın geri çekilebileceği yönündeki sesleri, boş teneke gürültüsü olarak yorumladık.

AKP dipsiz bir tarikat kuyusuna düştü

Erdoğan’ın kurduğu dernek olan KADEM de bu mantık dışı açıklamalara itiraz etti. Ancak geçen yıl sözleşmenin izleme ve denetleme mekanizması olan GREVIO’ya sözleşmeyi yazan isimlerden biri olan ve Türkiye adına başkanlık görevini yürüten Prof. Dr. Feride Acar ‘ın değil, Tenzile Erdoğan Kız Anadolu İmam Hatip Lisesi Müdürü olan Prof. Dr. Aşkın Asan’ın “tek aday” olarak gösterilmesi, bize gidişatı gösterdi. Son 1 yıldır da kendimizi bu saçma tartışmaların içinde bulduk. Çok yazık!

Ne yazık ki AKP, dipsiz bir tarikat kuyusuna düşmüştür ve orada debelenip duruyor. İnsanın en temel hakkı yaşam hakkıdır.

Her gün kız kardeşlerimiz göz göre göre katledilirken, nefes alma mücadelesi verirken, kadınların can simidi olan İstanbul Sözleşmesi’ndeki imzayı geri çekmek, kadın katliamlarını desteklemek demektir.

Haklarımızdan ödün vermeyeceğiz

Bu karar “Ben kadın erkek eşitliğine inanmıyorum; fıtrata ters” anlayışının galip gelmesi anlamına gelir. Biz kadınlar; elbette ki buna asla izin vermeyeceğiz.

Elde ettiğimiz haklarımızdan asla ödün vermeyeceğiz. AKPli kadınlara da elimizi uzatıyor ve haykırıyoruz: bu mücadele hepimizin!

 

Atılgan: Sözleşme’den çekilme kararını sadece Meclis verebilir

Akit devlet “çekildim” derse 3 ay sonra çekilmiş oluyor ve bu da diğer akit devlerin ya da Konsey’in kabulüne tabi değil. Sadece bildirim yetiyor.

Bu aşamada çekince ya da açıklama konulması mümkün değil.En başta onaylanırken konabilirdi. Ayrıca şu anda tartışma konusu yapılan madde yani 4. madde de çekince konulabilen maddeler arasında değil. Dolayısıyla şu anda sadece Sözleşme’den çekilme yolu açık.

Sözleşme’den çekilmenin iç hukukla ilgili kısmına gelirsek: Son Anayasa değişikliğinde Cumhurbaşkanı’na “temel hak ve özgürlükler konusunda” kararname çıkartma yetkisi bulunmuyor.

Bu nedenle de Türkiye’nin Cumhurbaşkanı’nın imzalayacağı bir kararnameyle Sözleşme’den çekilmesi mümkün görünmüyor. TBMM buna yetkili.

Çekilmenin bedeli uluslararası hukuktan ziyade uluslararası siyasette tezahür edecek elbette. AB ve Avrupa Konseyi nezdinde nasıl tepkiler verilecek göreceğiz.

‘Sözleşmeden çekilince ayrımcılık serbest mi olacak sanıyorlar’

Sözleşme’nin ilkesel düzenlemeleri zaten anayasal ilkeler. Ayrımcılık yasağı ise etrafından dolaşılmak istenen Anayasada da var. Anayasayı da değiştirmeleri gerek bu mantıkla.

Rahatsızlık yarattığı iddia edilen konular sözleşmeyle sınırlı değil ki ‘sözleşmeyi kaldırınca bu konuyu hallettik’ desinler. Anayasa var orada duruyor!

Toplumsal cinsiyet, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği diye adlı adınca saymazsak bunlar temelli ayrımcılık serbest mi olacak sanılıyor anlamakta güçlük çekiyorum bir hukukçu olarak.

 

Acuner: Toplum siyasetin önünde gidiyor

Sözleşme’nin kaldırılabileceğine ihtimal vermek istemiyorum Sözleşme’nin ilk imzalandığı dönemde , bugün kaldırmak isteyenler de dahil,  herkesin ne kadar çok sahip çıktığını biliyoruz.

Toplum her zaman siyasetin önünde gider hiç kimse kadınların ve kız çocuklarının, şiddete uğramasıNI, bir avuç kadın düşmanı dışında istemez.

Havle’nin Araştırması da bu gerçeği, yani toplumun siyasetin önünde gittiği gerçeğini açığa çıkardı. Araştırmada, toplumun yüzde 99’unun kız çocuklarının erken yaşta evlendirilmesine onay vermediğini görüyoruz.

Sözleşme’nin yazılması aşamasında Brüksel merkezli Avrupa kadın Lobisi (EWL) etkindi ve Türkiye’deki kadın hareketi ile İle EWL’nin Türkiye Koordinasyonu (AKL -TK) aracılığı ile de görüş bildirdik.

Prof. Dr. Feride Acar ile iletişim halindeydik. Türkiyeli kadınların görüşleri de etkin bir biçimde yer aldı. Bu Sözleşme’den çıkmak Türkiyeli kadınlara karşı

şiddete geçit vermek demektir. Böyle bir şey olacağını düşünmek bile istemiyorum. Toplumun siyasetin önünde gittiğine inanıyorum.

İstanbul Sözleşmesi ne diyor?

“Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi’nin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı”, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Genel Kurulu’nda 2011’de kabul edilerek yasalaştı.

İstanbul’da imzaya açıldığı için İstanbul Sözleşmesi olarak da anılan Sözleşme’yi ilk imzalayan ülke Türkiye.

Sözleşme, ”kadına yönelik şiddet”, ”aile içi şiddet”, ”kadına yönelik toplumsal cinsiyete dayalı şiddet”, ”kadın” kavramlarını tanımlıyor. Uluslararası alanda kadına yönelik ve aile içi şiddetle ilgili ilk bağlayıcı belge olma özelliğini taşıyan sözleşme şu yükümlülükleri getiriyor:

İstanbul Sözleşmesi psikolojik şiddet, ısrarlı takip, fiziksel şiddet, tecavüz, zorla evlendirme, kadın sünneti, kürtaja zorlama, zorla kısırlaştırma, tecavüz ve taciz dahil cinsel şiddet olmak üzere kadına yönelik şiddetin tüm türlerini kapsıyor.

Sözleşme çerçevesinde eviçi şiddet, aynı evde yaşıyor olsun ya da olmasın mevcut ya da eski eş ya da partnerler arasında yaşanan her türlü şiddet edimini içerecek şekilde kadının korunmasını esas alıyor.

Kadınları konumlandırırken “aile” olmayı, evlilik birliği içinde bulunmayı ya da aynı evi paylaşıyor ya da paylaşmış bulunmayı gerektirmiyor.

Sözleşmenin getirdiği yükümlülükler öncelikle devlet görevlilerine yönelik. Devlet kendi adına hareket eden görevlilerinin İstanbul Sözleşmesi’nin gereklerini yerine getirmesini sağlamak zorunda.

Devletlerin sorumluluğu bununla sınırlı değil. Aynı zamanda şiddeti gerçekleştiren ister kadının sevgilisi, ister kocası, ister babası, ister patronu olsun, yani kim olursa olsun şiddetin önlenmesi, soruşturulması, cezalandırılması, zararın tazmin edilmesi yükümlülüğü de devlete ait.