“Güzel ve korunaklı bir hayatımız yok ancak kötünün iyisi deyip, burada (IKB) yaşıyoruz. Daha rahat ve huzurlu bir hayatımızın olması için Avrupa’ya gitmeyi çok istiyoruz.”
Irak Kürdistan Bölgesi’nin (IKB) Süleymaniye kentinde yaşayan LGBTİ+ E.K. için hayat oldukça zor. Zaten ırk, politik görüş, dinsel inanç ve mezhep farklılıklarına tahammül sınırlarının iyice daraldığı bir bölgede, LGBTİ+ olarak varlığını korumaya çabalıyor. LGBTİ+lar, Ortadoğu’da yaşamanın “kapana kısılmak” olduğunu söylese de IKB’deki şartları yine de “kötünün iyisi” olarak nitelendiriyor.
“Ailem zorla evlendirmeye çalıştı”
bianet’e konuşan 30 yaşındaki lezbiyen E.K. Süleymaniye’de yaşıyor. Korunaklı bir hayatı olmadığını ama yine de Ortadoğu şartlarıyla kıyaslandığında en iyi yerlerden birinde bulunduğunu söylese de, Avrupa’ya gitmeyi istiyor. E.K.’nın anlattıkları pek çok LGBTİ+’nın yaşadıklarının bir özeti:
“Ailem zorla bir erkekle evlendirmeye çalıştı. Karşı çıkarak, intihar edeceğimi söyledim. Şimdilik benden vazgeçtiler. Ne zamana kadar dayanacağım bilmiyorum ama götürebileceğim yere kadar götüreceğim. Benim gibileri anlamak istemiyorlar. Bizi sapık olarak görüyorlar. Ama biz sapık değiliz. Asıl sapıklar, insanlara ve hayvanlara tecavüz edenlerdir.”
“Irak’ın orta ve güneyinde durum daha ciddi”
IKB’de LGBTİ+ların yaşadıkları zorluklar konusunda çalışma yürüten ve onların seslerini duyurmaya çalışanlardan birisi de, gazeteci Senger Akreyi. Yaklaşık bir buçuk yıldır gazetecilerin eğitimine yönelik faaliyetler yürüten VII. Akademi bünyesinde, 1.Seviye Foto Muhabirliği ve Belgesel Fotoğraf Semineri kapsamında bir proje hazırlayan Akreyi, projenin bir bölümünü sosyal medyada paylaştığı için ölüm tehditleri almış.
Projesinde özellikle LGBTİ+’lara yönelik insan hakları ihlallerine dikkat çeken Akreyi, LGBTİ+’ların Irak ile Kürdistan Parlamentosu’nda yasalar nezdinde korunması gerektiğini belirtiyor. Çünkü İran ve Irak’ın orta ve güney kesimlerinde radikal Şii-Sünnilerin ağırlıkta olması nedeniyle, buralara en yakın bölge olan IKB’ye gelenlerin sayısı her geçen gün artıyor.
Akreyi, “Toplumun ağırlıkta İslami düşüncede olması ve dinen bu cinsel yönelimlerin yasaklanması, tahammülsüzlüğün esas sebeplerinden” diyor ve yaptığı çalışmadaki bazı gözlemleri aktarıyor:
“İran, Suriye, Türkiye, Irak’ın orta ve güney kesimindeki nüfusun yüzde 20’sinin LGBTİ+’lar olduğu tahmin ediliyor. Tabii daha fazla da olabilir. Sadece Kürdistan Bölgesi’ndeki Kürtler değil. Kürdistan Bölgesi’nde yaşayan Türkiyeli, İranlı, Suriyeli ve Irak’ın Bağdat, Rumadi, Kerbela, Necef gibi kentlerinden gelen Araplar da var. Bunlar Duhok, Kerkük, Süleymaniye ve Erbil’de yaşamayı tercih ediyor. Irak’ın orta ve güneyinden gelenler, bulundukları toplumun Şii ağırlıklı olmasından dolayı, daha katı şartlar altındalar.
“Can güvenlikleri ve BM ile kimi uluslararası kuruluşlarının Kürdistan Bölgesi’nde şubelerinin olması, bu şubelere başvurma fırsatlarının bulunması onları Kürdistan’a çekiyor. Tabii burada hakları korunuyor diye bir şey yok. Ancak geldikleri bölgelere göre de daha iyi şartlara sahipler. Görüştüğüm Suriyeli bir Arap mesela, ‘Geçimimi tam olarak sağlayamasam da, BM’nin Erbil ofisine ismimi yazdırmak için Kürdistan’a geldim’ dedi.”
“Cesaretimi toplayıp boşandım”
LGBTİ+ların toplumda mümkün olduğu kadar kimliklerini sakladığını vurgulayan Akreyi, bir örnekle açıklıyor:
“Bir çift bana şunu söyledi: ‘En kötüsü, kabalık bir ortamda sevgimizi birbirimize gösteremiyoruz’. Ya da evlenme çağlarını gelince aileleri ve çevreleri evlenmeleri için baskı yapıyor.”
İranlı Azeri Sare ile İranlı Kürt lezbiyen Karîn çiftinin hikâyesi de böyle. İki çocuk annesi Kürt kadın, ailesinin baskısıyla evlenmiş:
“Tek isteğimiz, hayatın güzel yanlarını yaşamak” diyen Karîn, en fazla 6 yıl evli kalabilmiş.
“Artık dayanılacak gibi değildi. Cesaretimi toplayıp boşandım. Çok kötü ve üzücü bir dönemdi ama geçti. Boşandıktan sonra da Kürdistan’a geldim. Kız arkadaşımla 4 yıldır birlikteyiz. Şu anda mutluyum. Çocuklarımı da benden daha çok seviyor.”
Danny ve Serdar ise demir ve kaynakçılık yaparak geçimlerini sağlayan gay bir çift. Aile ve çevrelerinden gördükleri tüm baskılara rağmen, birlikte yaşamayı sürdürüyorlar. Kendi sözleriyle, “hayatın sadece mutlu ve güzel yanlarını yaşamak” istiyorlar.
Böyle örnekler olsa da beraber yaşama zorluğunu aşmak kolay değil. Nitekim Akreyi de bu duruma dikkat çekiyor:
“Görüştüğüm LGBTİ+’ların ortak sorunları, ev sahipleri ve çevrelerinin durumu fark etmeleri halinde onları evlerinden çıkmaları konusunda tehdit etmeleri. Sahip oldukları meslekte özgürlüklerine de o denli yansıyor. Nitekim daha rahat yurtdışına çıkıp gezebiliyor. Toplumdan uzaklaşabiliyorlar.”
“Kürdistan’ın yüzkarası”
binanet’e konuşan Peşko Zandi ise, 4 yıl İstanbul’da kaldıktan sonra İspanya’ya göç eden Kürt bir trans.
“Kürt toplumu genel olarak dindar bir kültüre sahip. Bizim gibi bireyler için elbette böyle bir toplumda kendini ifade etmek çok zor. Ben Rojhilatlı bir Kürdüm ve Kürdistan Bölgesi’nden olan arkadaşlarımızla internet üzerinden daha çok görüşüyoruz.
Bizi Kürdistan’ın ‘yüzkarası’ olarak tanımlıyorlar” diyen Zandi, ailelerin kendilerine ilk söyledikleri sözlerin, “Sen erkeksin, savaşman gerekiyor” olduğunu ifade ediyor. Geylerin aileleri tarafından özellikle zorla evlendirildiklerini söyleyen Zandi, lezbiyen bir kadının gey erkekten daha çok zor durumda kaldığı görüşünde:
“Düşünün hem kadın, hem Kürt hem de lezbiyen ve Ortadoğu’da yaşıyor. Bu erkeklere göre çok daha zor bir hayatın olacağı anlamına geliyor. Lezbiyenler de zorla aileleri tarafından evlendiriliyor ve hiçbir şekilde yaşamlarını idame ettirecek imkâna sahip değiller.”
“Kürtçe kaynaklar yok”
Zandi geri planda kalan bir başka sorunu da dile gitiriyor. Psikiyatristlerin yeterli bilgiye sahip olmadıklarını dile getiren Zandi, “Kürdistan’da olan psikiyatrilerin büyük bölümü İslami düşüncede ve bilimsel olarak bu durumu gözlemekten çekiniyor. Halen ruhsal hastalık olarak görüyorlar. Kürtçe kaynaklar da yok. Arapça, Türkçe ve Farsça 10 kat daha fazla kaynak bulunuyor” diyor.
Psikiyatr Daniel Said: “Farkındalık için Ortadoğu’da uzun bir süreç gerekiyor”bianet’e konuşan psikiyatr Daniel Said, Kürt toplumunun din ve ataerkil kültürün etkisinde olduğunu belirterek, LGBTİ+’ların toplumda aşağılayıcı bir şekilde görüldüğünü vurguluyor: “LGBTİ+’lar, çoğu zaman küfür ve lanetli olarak görülür, bu nedenle dillendirmekten dahi çekiniyorlar. Haliyle bu ortamda kalan LGBTİ+’ları daha fazla ruhsal sorunlar yaşayabiliyor.” “Kendilerini aile, arkadaş hatta doktorlara dahi açık bir şekilde ifade edemiyor” diyen Dr. Said, bu tür vakalarla çok karşılaştıklarını anlatıyor: “Çok yakın bir dostuna itiraf edenlerin sayısı dahi çok az. Nitekim, geçmiş yıllarda ailesine durumunu açıklayan bir gencin babası tarafından nasıl şiddete maruz kaldığına da tanık olduk. Bu sadece bilinen, aile içerisinde örtbas edilen vakalar da muhakkak vardır.” LGBTİ+’lara yıllarca hasta gözüyle bakıldığını ancak son yıllarda özellikle gelişmiş ülkelerde haklarının anayasal güvenceye alındığını belirten Dr. Said, Ortadoğu’da farkındalığın oluşması için uzun bir süreç gerektirdiğini belirtiyor: “Bizlerin, ilk aşamada bu tür bir şikâyetle ya da farkında olmadan, hatta kendi dahi kabul etmediği bir nedenle danışanlarla yaptığımız uzun ve detaylı konuşmadan sonra ruhsal ve psikolojik yanını ele alıyoruz. İkinci aşamada ise gerçekten cinsel tercihi konusunda emin olduktan sonra ve akabinde operasyon veya yaşamına dair sağlıklı kararlar almalarına yardımcı oluyoruz.” |