Ülkedeki mülteciler, yaşamlarını birçok sorunla beraber sürdürüyor. Ancak bu durum LGBTİ+’lar için daha çok katmerleniyor, çeşitleniyor. Sağlık, çalışma hayatı, taciz ve toplumsal nefret ve üçüncü ülkeye geçiş, mülteci LGBTİ+’lar karşı karşıya kaldığı en bariz sorunlardan.
Sivil Toplum Geliştirme Merkezi’ne (STGM) göre Türkiye’deki mülteci LGBTİ+’lar bireyler cinsel yönelimleri ve cinsiyet kimlikleri dolayısıyla heteroseksüel mültecilerin yaşadığından daha fazla ayrımcılığa maruz kalıyorlar. Yabancısı oldukları bir ülkede hem sığındıkları ülkenin vatandaşları hem de kendi toplulukları tarafından dışlanıyor, yok sayılıyor.
Abasian: Red edilmeyi ve anlayışı anda yaşadım
Asal Abasian, İranlı eşcinsel bir gazeteci. 31 yaşında olan Asal, İngiliz Dili ve Edebiyatı mezunu ve ülkenin başkenti Tahran’da doğup büyümüş. Gazeteciliğe 17 yaşında başlayan Asal, daha çok kültürel ve sosyal konulara odaklanmış. Son dönemlerde cinsiyet ayrımcılığı konusunu da sık sık işleyen Asal, mesleğini feminist bir bakış açısıyla sürdürdüğünü söylüyor.
Gazeteciliğinin yanında aktivist bir kimliği de olan ve dokuz yıl boyunca Sharghdaily isimli haber mecrasında çalışan Asal, ülkesinin gazeteciliğe bakışını ve basın özgürlüğü konusundaki tutumunu “berbat” olarak nitelendiriyor.
“İranlı gazeteciler arasında bir şaka vardır: İfade özgürlüğümüz var ama ifade ettikten sonra özgürlüğümüz yok. Bu da demek oluyor ki istediğini söyleyebilirsin ama söyledikten sonra özgürce kurtulamazsın. Söylediklerinin kesinlikle karanlık sonuçları olacaktır.”
Cinsel yönelimini ilk olarak 16-17 yaşlarında fark ettiğini anlatan Asal, kısa bir git gelin ardından bu durumu ilk olarak arkadaşlarına anlatmış, ardından da ailesine. Ailesinin kendisini desteklediğini ifade eden İranlı gazeteci, reddedilmeyi ve anlayışı aynı anda yaşamış:
“Ergenlik yıllarımda cinsel yönelimimi sadece çok yakın arkadaşlarım biliyordu ama daha sonra ailemle, akrabalarımla, meslektaşlarımla ve arkadaşlarımla da paylaştım.
“Onlar da çoğunlukla kabul ettiler. Özellikle ailem beni ve fikirlerimi her zaman destekledi. Elbette bazı durumlarda reddedildim ama aynı zamanda empati ve anlayış da gördüm. Homofobi, geleneksel ve muhafazakâr toplumlarda çok yaygın ve İran da bir istisna değil.”
“İran’da LGBTİ+ olmak yargılanmak ve tehdit edilmek için bir gerekçe”
İran’ın LGBTİ+’lara yönelik tutumunun korkunç olduğunu dile getiren Asal, şu sıralar tutuklu bulunan ve idamla yargılanan Sareh ve Elham isimli iki lezbiyenin yaşadıklarını hatırlatıyor ve ülkesinde LGBTİ+ olmanın yargılanmak ve tehdit edilmek için gerekçe sayılabildiğini dile getiriyor.
İran’da yaşamanın kadınlar için ne anlama geldiğini ülkedeki son eylemler de gösteriyor. Ancak Asal’a göre söz konusu eşcinseller veya feministler olduğunda bu sorunlar daha çok derinleşiyor. Ülkedeki haber merkezlerinde ataerkil ve kadın düşmanı bir ortam olduğunu söyleyen Asal, “Bir kadın olarak her zaman ikinci sırada gelmeye mahkumsunuz” diyor.
“Erkek meslektaşlarınızın sizi ciddiye alması için sürekli kendinizi nasıl kanıtlayacağınızı düşünüyorsunuz. Eğer benim gibi feminist bir eşcinselseniz gerçek kimliğinizi tamamen saklamak zorundasınız. Kişisel sosyal medya hesaplarımızda başörtüsüz fotoğraflarımızı paylaşırsak patronumuz bizi sorgulardı. Ayrıca güvenlik birimi gelişi güzel şekilde baskı yapıp bizi tehdit ederdi. ‘’
Eşcinsel olmasının kariyerini etkilediğini aktaran Asal, en çok da toplumda alacağı olumsuz tepkilere ilişkin sürekli bir endişeyle yaşamış. “Eşcinsel bir kadın olarak görünüşümü ve kimliğimi saklamak zorunda kaldım çünkü bu ortaya çıkarsa işimden atılabilirdim.’’
Tehditler, taciz ve hakaretler
Zaten Asal’ın feminist söylemleri ve sosyal medya paylaşımları da bir süre sonra Devrim Muhafızları’nın dikkatini çekmiş ve “‘görünür” olma hali, beraberinde tehditleri de getirmiş. Tehditlerin bir süre sonra somut eylemlere yöneldiğini evrildiğini kaydeden Asal şöyle devam ediyor:.
“İlk defa Eylül 2020 yılında sorgulamaya alındım. İlk başlarda asıl mesele eylemlerim, Twitter ve Instagram hesaplarımdaki gönderilerimdi.
“Fakat bu gönderilerin hem gazeteci olarak hem de bir vatandaş olarak haklarım ile aynı doğrultuda olduğunu düşünüyorum. Ardından farklı ve bilinmeyen numaralardan korkutucu ve tehdit edici aramalar aldım. 2021 Haziranı’ndaki başkanlık seçimi sonrasında, Devrim Muhafızları güvenlik ajanları beni Evin Hapishanesi yakınlarında, açıklanmayan yeni bir yere götürdüler. Özellikle cinsel yönelimime odaklanan, ve saatlerce süren edepsizce sözlü tacizlere katlandım. Değersiz, yoz ve kişiliksiz olduğumu ve gazetecilik yapmaya yeterli olmadığımı kanıtlamaya çalışıyorlardı.”
“Bu süreçteki tehdit ve hakaretler, Asal’ın çalışmalarını sürdürmesini imkansız hale getirecek sertliğe ulaşmış. Asal, çalıştığı yerden kovulmadığını söylese de ona göre çalışmayı sürdürmesi halinde işten çıkarılmasının kaçınılmaz olacağını, gazeteciliğe devam ederse tutuklanmaktan veya ciddi zararlar görmekten korktuğunu sözlerine ekliyor.
İran’dan Ekim 2021’de ayrılmasının ardından Asal’ı da birçok İranlı rejim muhalifi gibi şiddetli bir güvensizlik duygusu sarmış. “Eğer kalsaydım sonunda ceza alacaktım” diyen Asal, başına gelecek ilk şeyin kefalet bedelini karşılayamam olduğunu anlatıyor. Sonrasında ise olduğu kişi ve yaptıkları yüzünden ailesini ve sevdiklerini tehlikeye atmak istemediğini söylüyor:
“Ülkeden ayrılmamın en büyük sebebi ise güvenlik ajanlarının beni onlar ile işbirliği yapmaya zorlamak istemesiydi. Bense kendimi asla öyle bir durumda düşünemiyordum. Şu anda yerimden edildim. Burada belki mesleki belirsizlik ve güvensizlikle karşı karşıya kalacağım ama önemli olan bir noktada sansür olmadan özgürce yazabilmek”
Şu sıralar İzmir’e bağlı küçük bir kasabada yaşayan Asal, aralarında BBC’nin de olduğu farklı kurumlar için serbest gazeteci olarak çalışıyor. Türkiye’de olmanın kendisi için “özgürlük ve umut” anlamına geldiğini ifade eden Asal, artık tutuklanmaktan ve baskıdan korkmadığını, özgür bir hayatı olduğunu söylese de kendini tam anlamıyla güvende hissetmediğini de ekliyor.
“İran hükümetinin yıllar boyunca diğer ülkelerdeki muhalif gazetecileri sınırlarının ötesinde de susturduğu inkar edilemez” diyen Asal, İran’ın ülke dışındaki gazetecilere yönelik de operasyonlar düzenlediğini hatırlatıyor.
“Türkiye’ye sığınan mülteci LGBTİ+ bireyler güvende değil”
“Ülkeye sığınmacı olarak gelen LGBTİ+’ların Türkiye’de güvende olmadığını düşünen Asal, homofobi ve LGBTİ+’lara yönelik ayrımcılığın yanında yabancı düşmanlığıyla da karşılaştığını belirterek, “Günlük alışveriş için gittiğin her yerde, hatta süpermarkette bile, senin yabancı olduğundan bahsetmeleri çok acı!’’ diyor.
Türkiye’de toplumsal yaklaşım kadar yasaların da LGBTİ+ bireylerden yana olmadığını savunuyor Asal. Ona göre yasal evlilik gibi düzenlemeler toplumda LGBTİ+ bireylere dönük yaklaşımları değiştirecek. ‘
“Muhafazakâr toplumlarda LGBTİ+ bireylerin yaşadıkları aşağı yukarı benzer. Burada da durum aynı. Ancak yasal olarak yapılacak bazı düzenlemeler hem LGBTİ+’lar için özgürlük ve güven tesis edecek hem de toplumun yaklaşımını olumlu olarak değiştirecek. Evliliklerin yasal güvence altına alınması bunlardan biri. Bu durum Avrupa ülkelerinde olduğu gibi burada da LGBTİ+ bireylere saygıyı artıracak.”
Asal’ın “ne değişirse ülkene dönmek istersin” sorusuna “İslami rejimin olmadığı, özgür bir İran’da yaşayacağımızı umuyorum. Anavatanıma dönebilmek ve oradaki kadınların ve LGBTİ+ topluluğunun özgürlüğünü kutlayabilmek istiyorum” diye cevap veriyor.
Bir başka LGBTİ+ : Büyüdükçe herkes beni kötülemeye başladı
Van’da yaşayan K., bir başka mülteci LGBTİ+. 20 yaşındaki trans K. (Kaygılardan dolayı isim kullanmak istemedi) , İranlı bir Kürt. 6-7 yaşlarından sonra cinsiyeti ile ilgili karmaşalar yaşıyor ve kendini yakınların cinselliğiyle tanımlamalarının aksine kız olarak hissetmeye başladığını dile getiriyor. K. büyüdükçe okulda, sokakta ve yaşamın birçok alanında dışlanmaya başlamış.
“Büyüdükçe herkes beni kötülemeye başladı. Tarifsiz bir yalnızlık yaşamaya başladım. Arkadaşlarım kaçıyordu benden” diyen K. da Asal gibi İran’da yasal ve toplumsal düzenin kadınlardan yana olmadığını söylüyor.
“Kadınlar zaten çok zorluk yaşıyor. Bir de LGBTİ olursan bu durum daha zor. Farklı olana ilişkin bir tahammül yok. Ortaokulda okuldan kovuldum, yine lise de bir defa kovuldum.”
K.’yı en çok etkileyen ise babasının yaklaşımı olmuş. Babasından defalarca şiddet gördüğünü söyleyen K., bu sürecin evlatlıktan ret edilme noktasına kadara vardığını ifade ediyor. Babası K.’yı red edince annesiyle beraber önce evden sonra ülkeden ayrılmışlar.
Mülteci hayatı, 2018 yılında Türkiye’ye gelen K. ve annesini daha da zorlamış. Hayatlarını, annesinin lokanta, kafe, terzi gibi farklı yerlerde bulduğu işlerden kazandığı parayla idame etmeye çalışıyor. K. Van’daki yaşamını şu sözlerle anlatıyor:
“Annemle beraber geldik. Annem çalışıyor ama ben çalışamıyorum. Kimse iş vermiyor daha doğrusu. Dışarı bile çıkamıyorum. Sokaktaki o bakışlar beni çok rahatsız ediyor. Bu yüzden sürekli evdeyim. Kendimi kocaman ve adı konmamış bir hapishanede gibi hissediyorum.”
“Toplumlar aynı. Sürekli evde ve dört duvar arasındayım’’
İran’daki baskıdan, tacizlerden ve şiddetten kurtulduklarını ama burada da durumun farklı olmadığını ifade eden K., “Toplumlar aynı. Sürekli evde ve dört duvar arasındayım. Evet dışarı çıkabilirim, görünürde buna engel olan bir şey yok ama dışardakilerin yaklaşımı beni evden çıkmamaya itiyor” diyor.
K., geçen yıl resim kursu için bir halk eğitim merkezine gittiğini söylüyor ve iki hafta devam ettikten sonra kursa devam etmemesi gerektiği aktarılıyor kendisine. Mülteci oluşu gerekçe gösteriliyor ancak K.’ya göre sorun mülteci olması değil, cinsel kimliği.
Yaşadığı yalnızlık karşısında birkaç kez intihara da kalkıştığını söyleyen K., kentte yoğun bir İranlı nüfus olmasına rağmen annesi dışında konuşabileceği kimsenin olmadığını da sözlerine ekliyor.
Asal’ın aksine K. hiçbir koşulda İran’a dönmek istemediğini belirtiyor. Hayalini kurduğu tek şey kimliğini özgürce yaşayacağı üçüncü bir ülkeye geçiş yapmak. Bunun için K. ve annesi başvuru yaptıkları ülkeden gelecek cevabı sabırsızlıkla bekliyorlar. (ŞB/EMK)